18 Ekim 2012 Perşembe

Tarhana....





Herkesin anne çorbası dediğinde belki ilk akla gelen... 
Her derde deva...  
İçinde tüm besinleri arındıran, 
Pratik ama geleneksel...
Ağustos ayında kırmızı biberler ve domatesler  iyice olgunlaşınca tarhana yapımı zamanı geldi demektir!! 
Biz de yine tazecik süt ile yapılan yoğurdumuzu bir gece önceden torbaya atıp önce süzme yoğurdumuzu hazırladık. 
Sonra tüm malzemeleri bolca ekleyip yoğurduktan sonra ekşimeye bıraktık... 
Kuruyan ve elenen tarhanalarımız ise hepimizin tatması için hazır!!!


Tarhanayı Irmak'ın severek içmesi benim de işimi çok kolaylaştırıyor. Hafta sonu yemek olmadığı anda imdada yetişiyor, cezvede bile pişiriyorum. Yeni yemek hazırlayana kadar Irmak'ı biraz oyalıyor. Hatta, gerçekten kendi yaptığının tadını çıkararak; kendi pişiriyor ve afiyetle yiyor :)












Tarhananın orjinal hali...

ve tarhananın dumanı üstünde pişmiş hali...






15 Ekim 2012 Pazartesi

Irmak büyürken dökülen sözler...

Irmak doğduğundan beri, sürekli düzene girmesi ile ile ilgili bir ay geçsin, üç ay geçsin, 6 ay geçsin, yaşına girsin şöyle olur böyle olur sözleri duyuyorum... Artık 3 yaşını da bitirdi ki 3 yaşına çok umutluydum ama ne uykusu ne de sürekli kucakta taşınması geçmedi...
Değişen tek şey duygularını ve düşüncelerini harika bir şekilde ifade etmesi... Zaten istekleri konusunda direnen bir çocuktu iyice isteklerini yaptırmak konusunda net oldu..
Kucağımdan inmemesi çok yorucu ama bir o kadar da güzel:) İleride kucağıma gelmeyeceği günlerde özlem duymayacağım... Kırk tane görev bir arada olsa annelik görevi de başkaymış bunu öğrettin bana bu 3 yıl...

  • Terliklerini giyer misin Irmakcığım. "Merak etme sen ben halıya basarım.."
  • Anneannesinin fotoğrafını gören Irmak : "Keşke anneannem de burada olsaydı, çok özledim..." 
  • Beni kucağına (Irmakça; cakına) alırmısın. Ama hadi, kucağına gelmek istiyorum..
  • Anneannecim, çayını içermisin, midene iyi gelir..
  • Hasta olan annesine; anneciğim iyileştin mi... 
  • Viraja giren arabaya, aa kaydıraktaki gibi
  • Misafirler gitttikten sonra bana yardım etmeye başlayıp, " ben sana yardım ederim annecim, kıyamam sana..."
  • Anne seni çok seviyorum / Anneni neden çok seviyorsun? / Çok tatlı da ondan:) / İçine sinmeden, Masanın etrafında duran baba, anneanne ve dedemi de seviyorum diyerek "aa en önemli kişiyi unuttum, Irmak'ı çok seviyorum:)"
  • Başkasının kolunda gördüğü saate; "Annemin saatine benziyor:)"
  • Seni çok özlüyorum, bugün büyük yatakta seninle yatıcam...
  • Çok yaşa demeyi öğrendikten sonra her öksürene bile "çok yaşa, iyi yaşa." 
  • Uyurken: Seni çok seviyorum anneciğim, İyi uykular, Tatlı rüyalar... 
  • Misafirliğe gittiğimiz zaman mutfağa gider ve " Burada tabure var mı, size bakabilir miyim?"
  • Top oynarken, artık top yorulmuş oynamayalım diyen dedesine : " Topun ağzı yok ki öyle bir şey diyemez" 

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Mutlulugun tarifi

Mutluluğun, sevginin tarifi olur mu? Kafamızın içinde olmaz diye bağıran sesleri duyar gibiyim...
Ama gerçekten mutluluğun tarifi varmış. Ben buldum!

Irmak ile yaz süresince olan ayrılığımızın 3. haftasında her kavuşma anının gerçek mutluluk anı olduğunu anladım. Beni gördüğünde bakışı, enerjisi, sarılışı, saçlarımı, yüzümü okşaması... İşte orada mutluluktan da öte saf sevgiyi hissetmenin hazzını yaşıyorsunuz...
Gerçekten de bir çocuğun annesine, annenin de çocuğuna vereceği sevgiden daha temiz, daha beklentisiz olamaz hiçbir sevgi... Hiçbir beklenti olmadan sadece karşılıksız sevgi bekliyor, minik ama bir o kadar da olgun kalbiyle...
İşte o an yine büyüklerin dediği gibi her çektiğin sıkıntıyı unutuyorsun. Ama bunu da kendi deneyimlemeden de anlamıyor insan.
İşte o an ne 3 yıldır çektiğin uykusuzluk, ne hayatımdaki tüm rutin değişiklikler, kendime vakit ayıramayıp nefes alamadığını hissettiğim anlar, ne duygusal çökmeler, inişler, çıkışlar.... hiçbirinin zerre kadar önemi kalmıyor.. Çünkü o ana odaklanıp sadece o kusursuz, beklentisiz sevgiyi hissetmek zaten tüm ruhu ve bedeni doyurmaya yetiyor... 


İlk hafta ne olacağını anlayamayan, ama gideceğimize hazırlıklı olan minik kuzu bizi çok güzel uğurladı. Ama beş gün sonra döndüğümüzde uyumuştu. Hemen yanına sokuldum ve mucize bir şekilde hiç uyanmadı. ben de  o mis kokusunun huzuru ile uyudum... Sabah uyandığında ise beni kendine doğru çevirip, anne diyerek yüzündeki şaşkın ama gözlerinden ışık saçılan mutluluk anlatılamaz... Tabi tüm hafta sonu kucağımdan hiç inmeyip, onu istekleri doğrultusunda güzel iki gün geçirdikten sonra ayrılışımız çok ağlamaklı oldu. Çünkü artık 5 günün uzun bir vakit olduğunu anladı...
İkinci hafta ise artık günleri öğrenmiş; bizim gelişimizi sayıyormuş.Ve cuma akşamı uyumayıp, hepimize birer çiçek almış, yollarda bekliyordu bizi :) Bizi gördüğü anda içinden çıkan pırıltılı ışık her şeye bedeldi... 
yine harika bir hafta sonundan sonra nasıl bir oyun kurduysa o minik olgun meleğim; ben şimdi anne giderken 
şakacıktan ağlayacağım sonra güleceğim dedi... Ve gerçekten ağlamadı. ama bu benim daha çok içimi ağlattı.. Bu nasıl kocaman yüreklilik, nasıl bir kabulleniştir ki bizi gülerek ve mutlu uğurlarken, seni seviyorum, yine gel, kendine iyi bak der?...
Üçüncü hafta da artık gidip geleceğimizin güveni ile harika bir karşılama, harika bir uğurlama oldu..."Yine gelin, burada çok eğleniyoruz" diyor :)) Ama aradaki huysuzluklar, beni neredeyse dövercesine hırsını almak, bir haftalık ağlamasını yapmasını hiç görmezden geliyorum:) Bu kadar hissedilen sevginin karşısında canını acıtmıyor bile insanın artık, tabi bir de kendi çocuğunla beraber büyümek...  


Tatlı kızımın içinde nasıl bir yer ettiyse öğlen uykusundan uyanır uyanmaz; "anne işe gidecekmisin" dedi...
İnsanın içini çok şey acıtıyor ama her şey de bir arada olmuyor işte ...
Ne kadar istemeden; zihin bunlar ile meşgul olsa da sadece Irmak'ın yanında şimdiye odaklanarak, tüm duygular, düşünceler ve dünya bir kenarda durup sevinçle doluyor bedenim ve ruhum... Sevinç ve mutluluğun ötesinde ise huzur... Daha ne isteyebilir hayattan insan....
Hayatta her tutunulan dalın yok olduğu son günlerde bana bu güzel duyguları hatırlattığın için sana teşekkür ediyorum...  İyi ki varsın güzel meleğim...

işte kavusma anlarımız...



       



19 Haziran 2012 Salı

Yazlığa varış...

Köyden geçip eve geldiğimizde de bizi bekleyen sürprizler vardı :) Ayşe Teyze'nin uğurlu ve lezzetli elleri ile bizim için diktiği fasulye, marul, maydonoz, nane ve kabaklar ne de çabuk büyümüştü! Şimdi Irmak dört gözle salatalıkları bekliyor. Bir komşuların vişne ağacından toplanan vişneler olunca Irmak'ın keyfine diyecek yok. Frambuaz veren Turgut Amcası'na ise İstanbul'da topladığı dutlar ile bağlantı kurup, "dut gibi" dedi :)) Ve alkışları topladı!
Vişnelerden anneannesi Irmak'a hemen vişne suyu, vişne marmelatı ve vişne reçeli yaparak hızını alamamış:) Ama hepsi de enfes olmuştu:)

O nane toplayan minik eller...
Maydonozlar...

Böyle mi anne böyle mi kopartayım??

bizim için saklanan birkaç çilek

Bu benim işim anneanne, bahçeyi sularım ben

Fasulyeler toplandı, Irmak'a zeytinyağlı fasulye yapıldı bile!

Vişneye geeelll

Vişne güzeli bilmiş Irmak: "çok da ekşi değilmiş anne... "

Elmaları yemeye kıyılmaz,tablo gibi! Ama lezzeti de müthiş:) 
Vişne suyunun da nerede içileceğini bilirim!! 

18 Haziran 2012 Pazartesi

İlk ayrılık


32 aydan sonra ilk defa Irmak ile ayrıldık... Bu hem bana hem ona iyi gelecek diye düşünüyorum. Anneannesi yazlığa gidince, bu yıl hem artık anne sütü almadığı hem de yaşı gereği onunla orada iyi vakit geçireceğini düşündük. Gitmeden önce her gün bunu anlattık. Artık oyun grubuna gitmeyeceğini; bizim işe gideceğimizi onun da anneannesi ile yazlıkta kalacağını anlattık durduk. Ve çok hazırdı gitmeye. Kendisi bile gidelim artık diyordu :) Çok şükür 3 senenin sonunda kriz olmadan bir yolculuk yapabildik. Tabii ki hep kucağımdaydı:) şarkılar , kitaplar derken kucağımda uyudu.

Yolda uyurken 

Sonra köye vardığımızda; köyden dostlarımızın bizim için hazırladıkları. Yumurta, tavuk, yoğurt ve sütümüzü aldık. Irmak da ördekler, keçilere, tavuklara baktı. İşte o an orman kenarındaki havayı da içime soluyunca, ne kadar ayrı kalacak da olsak o mis gibi havayı içime çekerken, iyi bir seçim yaptığım da içime sindi. Ben böyle düşünüp rahat ettikçe de o da daha rahat edecek. İşte güzelliklerin başlangıcı!! 


Ancak bu güzelliklerin başlangıcından sonra, çok güzel el sallayarak bizi uğurladı. Ancak sürekli soruyormuş, ne zaman gelecekler, günleri öğrenmiş sayıyormuş, telefonda bana seni çok özledim, şimdi gel demeler...  Bakalım haftaya buluşma anı hararetli olacak gözüküyor da,  ayrılırken..... :(  neler olacak göreceğiz. 

5 küçük ördek badi badi yürüyerek, Irmak'ı karşılamaya çıkmışlar...
İçlerinden Irmak ördek seslenmiş: vak vaka vak vak, vik viki vik vik

İşte Irmak'ın içtiği süt ve
bizim peynirlerimizin sütü olan değerli keçiler:)
Mis gibi bahçede gezen tavuk yumurtaları:) 
Bu da sevgili Nilgün.
 keçileri elleriyle sağan,
 peynirleri yapan,  
 tavukları besleyen, yumurtaları toplayan :)


Bunlar da kanguru anne ve yavrusu ile
yavrunun bebeği Yasemin:))








12 Haziran 2012 Salı

Oyun hamurunu kendiniz hazırlayın

Tüm çocukların oyun hamuru ile oynamayı sevdiğini düşünüyorum... Irmak'a kokusundan ve renginden ötürü annem almamı pek istemişti... Ben de almamıştım:) Oyun grubunda hamurla karşılaşınca bayılmıştı ve haftalarca sadece hamur ile oynamışken de en kokusuzundan hamur almayı sürdürmüştüm. Bu arada Iraz'ın tarifiyle de kendimiz hamur yapmayı öğrenince hamur almayı bıraktık.
Zaten mutfağı seven Irmak da hamur yoğurmayı harika bir şekilde kıvırdı ve en sevdiğimiz aktivitemiz haline geldi. Poşette saklayınca da yumuşaklığını bir süre koruyor, sonra atıp yenisini yapıyoruz:)


Hamur tarifi şöyle; 3 ölçü un, 1 ölçü tuz, 1 ölçü yağ, 1 ölçü su 
İsteğe bağlı oalrak gıda boyalarından koyarsanız da renkli hamur oluyor. Biz yeşil ve kırmızı yaptık:)


İsterseniz ölçünüzü su bardağı ile yapın isterseniz yemek kaşığı ile ben yemek kaşığı ile yapınca tam Irmak'ın minik ellerinin karıştıracağı kadar oluyor. 




24 Mayıs 2012 Perşembe

Veee kutlama!

 İki yıl emzirince, bir de öncesindeki hamilelik dönemi eklenince güzel kokteyller burnumda tütüyordu :)

Emzirme bitiminde Sapanca yakınlarında arkadaşımızın köy evine gittik. Etrafta mis gibi bir hava, ağaçlar,  meyveler ve dalından kopardığımız çilekler de eklenince yandaki tablo ortaya çıktı...

Öyle bir şartlanmışım ki içerken bile önce huzursuz oldum:) Sonra da kendi kendime gülüp, keyifle ve tadını çıkararak yudumlamaya devam ettim :)
Posted by Picasa

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Emzirme hikayesi


Bir türlü yazamadığım emzirme hikayemi  Leilo Zeynep'in sitesi için özetlemiştim. İşte bu da benim sütlü tariflerim: 



Bugün emzirme deneyimleri ve tavsiyeleri Twitter Annelerimden sevgili Esra Anne’den geliyor. Sütlü tariflerini kendi tarzında, emzirme hikayesiyle sorularıma olan cevaplarını harmanlayarak yazdı.
Merhaba Sevgili Anneler,
Ben 05.10.2009 itibariyle Irmak’ın annesiyim. 24 saat 24 ay emen bir bebeğin annesi olmak hem çok zor hem de bir o kadar güzel… Şu anda bu kadar sure emzirdiğim için şükrediyorum ve içim çok rahat.
Öncelikle, hamileliğim boyunca zaten doğal olan bu süreci benim de yaşayacağıma inandım, aklımdan emzirememek gibi en ufacık bir süpheli düşünce geçmedi. Ve Irmak sezeryan ile doğmasına rağmen doğar doğmaz harika bir şekilde emmeye başladı ve bunun keyfine vararak hiç bırakmadı.. Yani öncelikle herşeyde olduğu gibi yapacağımız şeye inanmalı…
Hastaneye giderken bile verilen şekerli kompostoları içmemek için, kuru kayısı ve kuru erikten yapılan kompostumuzu hazırlamıştı canım annem, ayrıca proteinli beslenmek önemli olduğundan yanımıza yoğurt çorbası ve gaz yapmaması için laktozsuz süt almıştık.
Zaten 3-4 gün içinde gaz problemleriniz azalacagından normal beslenmeye devam etmekte bir sakınca yok. Ama her gün şunları içiyordum. Hatta su yerine bile içtiğim oluyordu.
Kimyon tanesi kaynatıp içmek hem süte, hem gaza karşı faydalı.
Kuru kayısı, kuru erik, incir, ayva’dan (mevsimi ise) yapılan şeker ilavesiz komposto.
Hem bağışıklığı kuvvetlendirici hem de sütü artırıcı kaynar çayını asla atlamamak gerekli. Kaynar şeklinde aktarlarda satılıyor. (Tarifi şöyle: 2-3 Kabuk tarçın, 2-3 Kök zencefil, 1 Kök zerdeçal (bazen küçük oluyor ben 2 tane atıyorum), 2 kök havlucan, 5-6 adet karanfil, 1 hint cevizi, 4-5 yenibahar. Kaynayan 1,5-2 litre suyun içine yıkanmış tüm kökleri atın ve 5 dk. kaynatın. 5 dakika da dinlendirin. **Ben şekersiz kaynatıyorum, arzu eden şeker veya bal atabilir (ama balı su kaynakken atmamalı). Bununla ilgili yazıya da buradanulaşabilirsiniz.
Rezene, melisa, papatya zaten içilen bitki çayları arasında.
Asla adaçayı içilmemeli, süt yapımını engelliyor.
Beslenmede protein ağırlıklı beslenerek bol sebze (semizotu, pazı, roka ve mutlaka dereotu) tüketmek de her zaman olduğu gibi faydalı.
Bu kadar iyi beslenirken tabii ki ailenin desteği ve babanın desteği çok önemli…
Öncelikle herşeye kulak tıkamayı öğrenmeli, minik kuzu ile o sevgi bağını hissetmenin tadına varmalı, sonuçta hayatla olan tek bağı ve bu koca dünyada tanıdıgı sığınacağı tek varlık annesi…
Ben sadece bunu düşünerek her yerde her zaman emzirdim, market, sokak, park…Bunu bebeğimin ihtiyacı olduğu için yaptım, gayet doğal bir dürtü ile. Keşke planlı bir bebeğim olsaydı da Zeynep’in emzirme kıyafetlerini keşfedecek zamanım olsaymış… Tam bana göreymiş =)
İlk başlandığında biraz dişi sıkmak gerek kabul ediyorum ama her güzel şey için biraz sabretmek lazım. Benim canım fazla kıymetlidir, ilk başlarda inanın yastıkları ısırarak ve ağlayarak emzirdim, buna rağmen vazgeçmedim; benim tercihim olmamakla birlikte hep birlikte uyuduk, hep memede… Belki bu yüzden hiç sarılık bile olmadı Irmak.
Emzirmek diyince akla gelen ilk şey anne için azıcık acı da olsa bunun yerini bağlılık, güven ve sağlığa bırakıyor.
Emzirmeye yeni başlayanlara; bebek her istediğinde emzirin, bırakın saatleri, sınırları ve stres olmadan bir canlıya hayat vermenin ne mucize birşey olduğunun keyfini çıkarın derim.
Komik olay: Irmak üç aylık civarı; birlikte yatarken, ben uyuyorum; eşim uyanık. Irmak uyanıyor, memeyi bulup emmeye devam ediyor. Aynı şey banyo yaparken de oldu; Irmağı kucağıma aldım ve banyoya girdik. Kucağımda oturuyor, onu yıkayıp anneannesine vereceğim, ama dönüp bir emmeye başlaması vardı, çok gülmüştüm. Emme azmi!!
“AA mama vermiyor musun” sorularına “aa sen emzirmiyor musun” seklinde cevap verdim.
Bebeğim hiç çok kilolu olmadı, alması gereken kadar aldı, “tombik bebek görmeye alışkın ve uyumadığını duyan halkımız sadece süt yetmiyor bu bebeğe, yağlı değil sütün heralde” diyince uyumamasının açlığa bağlı olmadığını, yoksa kilo da alayacağını anlattım ve iç sesimi dinleyerek emzirmeye devam ettim. Şimdi olsa hiç duymazdım bile. Çok şükür ki doya doya fazlasıyla emdi, 24. ayda ben zorla bıraktırdım, halen gögsümü açıp öpüyor, orda uyumak istiyor, Irmak meleği şu an 28 aylık ama ona kalsa bir 6 ay daha emerdi. İtiraf edeyim; bazen keşke bıraktırmasaydım dediğim de oluyor =)
Ayy yine mi emziriyorsun, burada da mı diyenlere, Irmak istiyor ve ağlıyor, yapacak birşey yok, ben bakmandan rahatsız değilim dedim =)
Yeni annelere lütfen herkes destek olsun, moral çok önemli.

http://leileo.wordpress.com/2012/02/21/annelerden-sutlu-tarifler-137/

20 Nisan 2012 Cuma

Aktivite

Hem Irmak'ın hem benim en zevk aldığımız anlar bunlar...Bayılıyorum onu birşeyler üretirken izlemeye, o da bunu hissettikçe daha da güzel şeyler çıkartıyor ortaya...
Bir gün akşam otururken, "anne bak şimdi napacağız" diyerek durumu tersine döndürdü.
Önce kağıt getirdi, tutkal, boya kalemleri ve düğmeler getirdi. Tüm bunları getirirken de tek tek söylüyor, [her anını kameraya çekmek istiyorum ama anında büyüsü bozuluyor ve ne yaparsa bitiriyor bir daha yapmıyor.. O yüzden sessizce onu izlemek durumunda kalıyoruz:)]
Düğmeler sonrasında dergiden çıkan kartonalrı ve makası getirdi. Sen bunları kes ben yapıştırayım dedi.


Kendi kendine tüm malzemeleri getirerek birşeyler yapamsı beni hem şaşırttı, hem de onunla gurur duydum!
Becerikli, tatlı, gözlemci kızım benim!!
VEEE işte ortaya çıkanlar...












7 Nisan 2012 Cumartesi

"Macera"da 2. gün

Dünkü yazımı Irmak doğruladı, bildiği halde yapmadı kakasını, çişini tuvalete. Çişini yapmayan Irmak En son artık küloduma yapacağım demiş. Yeter ki yapsın sıkıntı çekmesin diye tamam denilmesine kararlaştırmıştık. Ancak anneannesi, ne guzel tuvaletini yaptın bezsiz de bundan sonrakinde de tuvaletine yaparsın diyince, hayır yapmıycam demiş.
Neden Irmakcığım diye sorunca ise "CANIM ÖYLE İSTİYOR" demiş. 
İşte son nokta bu, canım öyle istiyor, bu lafı nerden uydurdun, nerden duydun, 
Tahmin ettiğim gibi Irmak zorlama ile değil kendi canı istediğinde yapacağını zaten açıkça ifade etmişti.... 


Eveet dün gece uyurken bez çıktı, yatmadan önce çiş yapıldı ama ben tam yatmadan önce bir bakayım dedim; sonra da baktım ki ıslak, zaten dokunmam ile uyanması bir oldu.. Bir uayndı mı uykuya dalması zor olan Irmak 2 saat uyumadı, bu sefer ben de gerildim doğal olarak uykusuzluktan ve gece yarısı ağlamasından... Ama ne kadar uykuyu sevmesek de biri derin uykuda beni uyandırsa kaplan olurum..  Irmak da haklı boyle melek gibi uyurken uyandırılır mı çocuk :S
Gece yine bez bağlamaya devam mı etsek, böyle ıslak da uyunmaz ki... Alıştırma külodu aldık, onunla devam edeceğiz ya da... yine başladı uçuşmaya sorular...
Yarın bu soruların yanıtlarını 2,5 yaş kontrolune gidince alacağız. Madem öyle bu hafta niye başladık değil mi? Haftaya başlasaydık, önce herşeyi konuşsaydık doktor ile... 
Yine kendime kızıyorum; tüm ekipman hazır olmadan Irmak'ın istemesiyle bu olaya başladık...
Herşeyi planlı yapan ben iş kritik noktalara gelince neden rahat davranıyorum.. rahat davranırken de tedbirsiz oluyorum diye... Henüz vakit var diye tuvalet eğitimi ile ilgili şeyleri okumamıştım.. Gerçi okusan ne oluyor, Irmak literatür dışı kendi akımını yaratıyor ... Örneğin çişi geldiğini zaten söylüyordu, 
Neyse ne yapalım, kendimi üzdükçe Irmak bunu hissedecek ve  herkes gibi bizde bir ileri iki geri bitireceğiz.


6 Nisan 2012 Cuma

Yine kafa karışık, yine kendimi suçlu hissediyorum, yine ağlamaklıyım...

Hiç aklima olumsuz birsey getirmemiştim oysa ki nasilsa herseyi kendi kendine yapan Irmak bunu da yapardı. Üstüne de düşmedim. Hiç tuvalet ile ilgili deneyimler de okumadım, şu ana kadar her türlü şeyde Irmak literatür dışı kaldığından, alınan her kitap boşa gittiğinden araştırıp kitaplar da almadım. Herşeyi oluruna bırakıp, zorlamayacak, olduğu zaman olurdu düşüncesindeydim.
Ama gel gör ki Irmak çarkı tersine çevirmeye basladi. Biz gelecegi düşünürken bizler için küçük ama çocuklar için buyuk seyleri atliyoruz her zaman. Dün eğitim sistemi vs. düşünürken anda olan ve anlık çözümler üretmemiz gereken şeyleri atlamamalıydım. 
Bir yandan da suçlu hissediyorum kendimi çünkü hem Iraz'a danış, dediğini yarım uygula hem de zaten bizim için zaten sorunlu olan birşeyi araştırma, okuma, başına geleceklerden habersiz ol. Olacak iş değil benimkisi!
Bizim de tuvalet maceralarimiz başladı anlayacağınız...
Aslında hep vardı  tuvalet maceramız çünkü Irmak diş çıkartırken kabız oluyordu, çocuk için kaka yapmak demek hep bir acı demekti. Minicik çocuğun ağlaya ağlaya terleyerek yaptığını hatırladıkça içim sızlar. Bu yüzden sadece Irmak'ın tuvalet yapması önemli olduğundan benim için, nasıl yaparsa yapsın diye hiç üstüne gitmek istemedim.rmak kendi kendine ben artik külot giyecegim dedi. Zaten alt yapisi hazırdı. Tamamen gözlem yaparak, taklit yeteneği ile her işini yaptığı ve bizim neyimiz varsa onun da olsun istediğinden, banyoda tuvaleti olsun diye gecen yil alip koymuştuk.(Fischer Price'in katalogunda gormustum, begenince hemen aldım, sonr abaktım ki birçok kişi bunu almış, doğru seçim için kendimi tebrik ettim:)) Sanki kullanıyormuş gibi tuvalet kağıdı bile asılıdır.Yani aramıza bez atılınca giren birşey olmadı tuvalet.  Hatta yazin kakasi gelince gidip tuvalete yapiyordu. Tüm seramoniyi ogretmeye de calismadim cumku. Zaten izleyerek ogrendigimden ve her dakika yapisik gezdiğimizden işin prosedür kısmını da öğrenmişti. Halası da "Kızımın Tuvalet Kitabı"nı almıştı. Üstelik her oturduğunda; ezbere anlatıyordu herşeyi...

I
İki yasindan sonra baslasin, henuz basarili olamaz sozlerinden olayi akisina birakmistik. İki yasinda da meme birakma maceramiz oldugundan hic tuvalet isine kalkismadik. Sonra bakicinin gitmesi annemin tasinmasindan sonra halledelim dedik sonra yeerlesmesi babamin ameliyati derken biz bir turli hazir olamadik ki cocuk kulot dedi kulot giydirdik bez dedi bez. Aman zorlamayayim nasilsa herseyi yapan kiz bunu da yapar dedim ama hata ettim. Otoriteyi ele geçirdi farkinda olmadan;)


Haftasonu konuştuk, artık bu çantadaki bezler bitince bez takmak yok. Sadece gece bezi var. 5-6 gün sonra o da yok..
Tamam dedi, zaten ben külot giyiyorum, büyüdüm dedi. Onayladık dediğini.
Anneannesi ile gidip atlet aldılar, ben de atlet giydim onunki gibi...
Oyun grubuna bezsiz gideceğim dedi. Tamam dedik.. Hep kendi tercihi biz zorlamadık, ee tamam bu iş dedim, her yere işiyebilir, sorun değil. Yeter ki sorunsuz olsun.. 
Ama sorun orda başladı, işemiyor, tutuyor, saatlerce... Tuvalete de gitmiyor. 
Neyse bir gün sonra tuvalete oturdu. ufacık ufacık yapıyor ama yine tam yapamıyor. 2 gün sonra kakam geldi diyip yukardaki videodaki gibi soyunup oturdu ama yapmadı, yapar nasılsa diye hiç zorlamadım. 
3. gün kaka geldi diyor, yapmıyor, tuttukça altına çiş yapıyor bu sefer, kriz başladı!! Tüm gün erik,dut vs. yedi Nasıl ağlamak, nasıl.. 
Çocuk yalvardı, kaka yapıyım sonra at bezi dedi. (bu kadar da bilincinde herşeyin) Ne kadar ikna etmeye çalışsak da oturmadı, küloduna yap dedim yapmadı, hiç hoşlanmadığım Pepe'nin tuvalet şarkısını dinleyelim beraber tuvalete oturup dedim, yok yok yok...Her zamanki gibi aklına koyduğunu yapacaktı...
VE bez bağlandı:( Üstüne ağlattığımla kaldım, o ağladıkça benim enerjim bitti... 
bu sefer, "neden yapamıyorum?"  dedi. Çişin geldiğinde tutarsan içindeki atıklar katılaşır dedim. olmadı... 


Ben ne zaman ne yapacağımı biliyorum, senin istemen değil kendi istemem ile yaparım demek istedi heralde:( Bir kez daha kanıtladı Irmak Hanım, en ufacık bir boşluğu sonuna kadar kullanırım dedi!


Irmak otorite sahibi kararlı, tutarlı anne görmek istiyordu ki ben olamadım... Ben hep yavaş yavaş anlatayım, kitaplar ile resimlerle göstereyim, yaşasın, mantığına yatsın tercihini kendi yapsın istedim.
Karşımdaki bebekti, yetişkin miydi ki? Çocuğum olmadan da çocukların ayrı bir birey olduğunu, ayrı istekleri, kararları olabileceğini savunurum ama bu kadar da olmamalı galiba?? 
Böyle olunca da her boşluğu sonuna kadar kullanıp beni elinde oynatır, benim de kendimle hesaplaşmalarım çıkar ortaya tabi.
Üstelik Iraz'a danıştığımda gece de gündüz de bez yok dedi ama ben gece bez bağlayayım dedim. Irmak uykudan uyanınca uyuyan bir çocuk değil çünkü... Hele ona dokunup o istemeden tuvalete oturtayım gece yarısı kıyamet kopar diye düşündüm ama hem bilene danış sonra da yapma olacağı budur!! 
Kendime kızarken; Irmak'a yeni kitap almaya gittim motive olsun diye ama maalesef kitapçıda aradığını bulamama kuralı işledi sipariş verdim yayınevinden. Haftasonu için ise dışarda kullanabilecek birşey alma zamanı..
Bakalım bu akşam neler bekleyecek bizi, gece de bez yook:) 









5 Nisan 2012 Perşembe

Irmak'tan inciler...

Ne zaman konuşacak; sesi nasıl olur acaba, nasıl konuşur derken, 
Önce "bu ne ? bu ne?"ler başladı. 
Sonra öğrendiklerini her gördüğünde söylemesi ve onay beklemesi.
Şimdilerde ise "neden?"ler başladı. Nasıla döndüğünde oldukça zorlu şeyler bekliyor bizi!
Bıcır bıcır çok güzel konuşmaya başladı. Her dediği ilginç şeyi not alsaydım keşke, hatta efektler için video gerekli; (video çekmek zor tabi, hele de Irmak'ın ben bakıyım diyerek yaptığını da bırakmasını düşünürsek:)) çünkü unutuluyor maalesef; buraya yazmanın en güzel yanı da bu:)


Irmak: Annecim beyaz terliklerimi bular mısın? odam da yok da.
Anne: salona bak
Irmak: ha tamm buldm


Yemek kokan mutfak camını açan anneye; sen balık koktu diye camı açtın, birden üşüdüm ama!


Çok acıkmışım anne daha omlet var mı omlet? 


Eğer başka bir odadaysam gelince ; "noolduu?" "nooldu" 


Evde gordugu böceğe; "burası bizim evimiz, annenin babanın yanına git"


Kahvaltıda kaymağı görünce; aa inek süt mü getirdi? 


Bugün ne yemek vaaarr? ne pişirdiniz? :) Yanıt veren anne veya anneanneye; Oooo :)


Duvara resimlerini beraber yapıştıralım mı Irmak diyen anneye; çok güzel olur ben tutkal getireyim.


En şaşırdığım; kucağıma alırken hoop dedim ve 
hoop hoop hoppacık, sen bebekken bana boyle diyordun. 
Aaa evet unutmusum Irmak
Denizde yapıyordun; ben ayağımı yere basamadım, sen de hoop hoop hoppacık yaptın. 
Şaşkınca baktım ve öptum sadece. Hiçbir hatırlatma, konu vs. geçmeden nasıl hatırladı bilmiyorum:)


Odasında duran fil biblosuna; bak burnu uzun filin. 
Evet filin hortum gibi burnu var.
ve şarkı söylemeye başlar: Burnu uzun lülü, kaşı keman gıy gıy, 
şarkıya eşlik ederek saçı rüzgar vu vuvu diye tamamlamak isterken
anneee, filin saçı var mı? yok yok...
evet haklsın yok,şaşırdım ben. 
ah anne... karnı davul güm güm... 


Annecim bugun bir sürpriziiim var! 


Aklıma bir şey geldi, söyleyebilir miyim?


Kahavaltı masasına gelen yumurtaya omlet diyen babasına: "Baaabbaa o omlet değil." 
Nedir kızım?
Yağda yumurta...
Omlet nasıl oluyor, hepsi yumurta değil mi? 
Omlet boyle boole çırpılır. 

Eğitim sistemi mi, GDO mu, tarım ilaçları mı, .....???

Yavaş yavaş tekrar yazmaya başladığım blogda Irmak ile ilgili gelişimleri tamamlamaya çalışıyordum ama  gündem bir haftadır o kadar karışık ki insan duyarsız kalamıyor....Gelecek ile ilgili endişelerimiz artıyor ister istemez... Bir taraftan hiç kimseye sorulmadan değiştirilen, amacının ne olduğu anlaşılamayan (!) tepeden inme bir eğitim sistemi, bir taraftan gıda tarafında bildiğimiz ama bu kadar acı gerçekler ile karşılaşmamız...

Ateşten bir gömlek haline geldi çocuklarımız için yaşam. Gerçekten büyüdükçe düşünülen şeyler çok çok daha fazlaymış; evet küçükken zor ama büyüdükçe daha da zor. Hem kendi çocuğun için hem de bir anne olarak tüm gelecek, tüm ülke için endişeleniyor insan.
Siyasi görüşleri bir taraf bırakalım, mantığım alamıyor 5 yaşındaki bir çocuğun okula başlaması. Geçen hafta Bekir Coşkun neredesiniz anneler demişti.
Çıkabildiği kadar çıkmaya çalışıyor sesimizi; (twittter, cumhurbaşkanına yazı, bloglara, facebooka yazan birçok anne)
belki daha güçlü ve daha önce çıkmalıydı haklısın ama daha nedir ne değildir derken geçiverdi yasa. O kadar çok değişti ki eğitim sistemi, ben siyah önlük ve ortaokul hatırlıyorum, iki aşamalı sınav hatırlıyorum. Sonrasında değişen hiçbir sistemin sonucu alınmadan, tekrar tekrar değişiyor...
Çocukların sarsılmasını da bir kenara bırakıp, bireysel olarak düşünmesem de genel olarak ülkenin hali ve bu sistem içinde çırpınan çocukları gençleri düşündükçe içimin kararmaması elde değil... Üstüne bir de kafa karışıklığı, çünkü ayakları yere basmayan, uzmanlara danışılmadan çıkan, içinde hep belirsizliklerin olduğu yasayı kabul edemiyorum.
Üstelik bizim toplumumuzda 5 yaşındaki çocuğa halen bebek muamelesi yapılıyor. Yani neredeyse, kendi üstünü başını giyemeyen, yemek yiyemeyen, tuvalete gidemeyen vs. 

Burada da; farklı yaş grupları ile bir arada olma ve herşeyi kendi yapabilme becerisini bize sunan montessori eğitiminin önemi geliyor aklıma... 


Bu kadar kafa karışıklığı karşısında, sağlıklı büyüyebilecek mi ki bu çocuklar sorusu zaten kafamızda olan birşeydi. Mümkün olduğunca birçok şeye dikkat eden biriyim, bir anneyim demiyorum çünkü zaten dikkat ederdik ailecek, daha da önem verir oldum. Aşağıdakileri okudukça da iyi ki böyleymiş dedim; ben evde çocuk olduktan sonra yoğurt yapmak zorunda olanlardan değilim. Zaten annemin yoğurdunu yiyen evlenince de bunu sürüdüren, bana deli diyenlerin çoğunlukta olduğu biriyim:)

Mine Şenocaklı'nın Yavuz Dizdar ile yaptığı dizi yazısıAli Ekber Yıldırım'ın yazıları Greenpeace raporu... Fikirsahibi Damaklar'ın paylaştığı herşey....


Off demek istiyorum ama olmuyor çözüm üretmek gerek!! 

Kendi adıma en azından köyler ile bağlantımız olduğuna mutluyum... Yazlığımızın da bir köye bağlı olmasından, halen iyi niyetli, ata yadigarı şekilde ürün üretenleri tanıdığım için şanslıyız...
İşte bu nokta da etraftan gelen istekler doğrultusunda hayata geçirmeyi düşündüğüm projenin hepimiz için ne kadar doğru olduğunu anladım. Tüm doğallığı ile gelen ürünleri herkesle paylaşacağım; hem bizler sanayinin ürettiğini yemeyeceğiz, hem de köydeki insanlara destek olup birinci elden alacağız. Bunu daha sonra detaylandıracağım... Kim bilir hayallerim gerçek olmasının yanısıra büyür :)



23 Mart 2012 Cuma

Evde oyunlar, faaliyetler

Evde ilk parmak boyası yaptığımız zamanlar...

Balkonda çokça çiçek olunca, kurumuş yaprakları topladık, kurumasını bekledik ..
Sonra boyadık:) Bir de ressam paleti yaptık ve renkleri karıştırdık! Ama karışma
sonrasının fotoğrafları yok tabi:))

Irmak'ın en sevdiği oldu; beyaz sabunları rendeledik.
.Bu sabunları da evdeki ablasına verdi, halımı silermisin diye :)
Şimdi de kendine havuç salatası yapmak istiyor. Henüz denemedik ama
 birgün her tarafın turuncu olmasını göze alarak yapabiliriz:)

Oyun ile öğrenilenler

Çocuklar gerçekten en çok oyun ile öğreniyor.. Aslında onlar için her şey yeni bir keşif olduğundan, herşeyi oyuna çevirerek hem onları eğlendirebilir, hem de iyi vakit geçirmelerini sağlayarak kendimizi   de rahatlatabiliriz.

Irmak da her şeyi oyun ve şarkılar ile öğrenmenin keyfini çıkartıyor...
Renkleri, şekilleri, giyinmeyi, sofra hazırlamayı, ceviz dövmeyi, rende yapmayı... 


Evdeki sergimiz


Irmak'ın bazı eserleri... Şimdi farkettim ki daha birçok var, onları da hemen fotoğraflayıp, ölümsüzleştirmeliyiz:) 






Ben küçük bir ressamım


Parmak boyası ile bütün çocuklar (hatta ben:)) çok eğlenirken, Irmak bir türlü elleri pis diye surekli rahatsız olup, bir de üstüne sinirlenip her tarafını bağırıyor, daha çok battığı için de hep ağlamakla sonuçlanıyordu boya maceramız. Beni tanıyanalrın, "ee senin kızın dediğini duyar gibiyim" ancak çocuğum olduğundan beri nasıl da rahatım, ben bile kendime inanamıyorum:) Herşeyi tanısın, hissetsin, kendi yapsın diye eline verdim. Hele sekiz aylıkken falan kendi kendine yemek yemesi tam evlere şenlikti ama olsun, hepsi geçti ve bir yaşındna beri kendi kendine çok guzel yemek yiyor. Demek ki titizlik genleri de var ve geçmiş bizim kıza da :) 

Neyse; yine Iraz imdadımıza yetişti ve ben söyleyince boya yapmayacağım diye inat yapan minik keçi bir anda uysal bir kediye dönüştü:) Biraz birlikte yaptıktan sonra harika işler çıktı! Şimdi de evde kendi kendine bile her türlü boya alıp, hiç aklımıza gelmeyecek şeyleri bile boya yapıp ortaya gayet yaratıcı şeyler çıkartabiliyor!!! 

'

17 Mart 2012 Cumartesi

Oyun grubu ve oyun ile gelen mutluluk

Irmak tam iki yaşına gelmeden Iraz Toros'un 2 yaş sendromu seminerine gitmiştim. Sanal yol ile tanıştığımız Iraz ile de yüzyüze tanışmış olduk ve sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuş gibi hissettim :)
Yaklaşımını ve düşüncelerini beğendiğim Iraz'ın oyun gruplarına Irmak ile birlikte gitme düşüncemi de kendi kendime onayladım. İyi ki gitmişiz diyorum şimdi...
Önce Irmak'tan çok benim işime yaradı aslında, yapmadığımız bir sürü aklıma gelmeyen oyun öğrendik.
Şarkılarımıza şarkılar eklendi.
Evde oyunlarımıza, yeni ve yaratıcı oyunlar kattık..
En önemlisi zaten oyuncak ile oynamayan Irmak'a  hep mutfak, çiçek bakımı ve sokak aktivitesi çıkaran bana kolaylık oldu:)
Hamur ile oynamayı ne kadar çok sevdiğini keşfettik..
Bazı bildiğimiz ama unuttuğumuz şeyleri her hafta usanmadan hatırlattı Iraz bize..
Sadece oyun grubu moderatöründen ziyade çocuklarımıza nasıl davranacağımız konusunda hep yönlendirdi...
Havanda birşeyler dövmenin bile bir oyun olduğunu öğretti!
Birçok farkına varmadan yaptığımız ve Irmak'ı hep kattığım günlük yaşamımızdaki işlerin çocuk için hep bir deneyim olduğunu ve doğru yolda olduğumu görmek de içimi rahatlattı.

Irmak ilk başladığında hep gözlemciydi, pek katılmadı. Ama hiç üstüne gitmedi Iraz, sabırsız anne olarak  üzüldüğümü fark edince de küçük tüyolar ile rahatlattı.
Evde yüzlerce kez orda söylediğimiz şarkıları tekrarlattı, unuttuğum yerleri bana hatırlatınca; şaşırdım:) Resim yapmak istedi, hamur istedi, hamuru yapmak istedi, sabun rendelemek istedi...
Bir bir arkadaşlarının isimlerini söylemeye başladı...
Artık cuma akşamı gelince Iraz'a gideceğiz diyordu:)
Hatta Pazar sabahları da gitmek isteyip, sürekli "Iraz nerde, Berra nerde, Arda nerde, Yağmur nerde" diye soruyor, eve gelince gelemeyen arkadaşlarını babasına söylüyordu..
Bize de hem keyifle hem şaşkınlıkla iki yaş ile gelen büyüme, oyun grubu ile gelen gelişme sürecini izlemek düşüyordu...
Bu hafta da Irmak 3 gün gitmeye başladı ve onun büyümesini farketmek tarif edilmez bir duygu...
Iraz'a öğrettikleri, yönlendirmeleri ve harika anneler ve kuzucukları ile tanışmaya vesile olduğu için teşekkür ediyorum!!
Irmak ilk oyun grubuna başladığında...

15 Mart 2012 Perşembe

Bisiklete kavuşma anı:)

Irmak son günlerde balkonda duran bisikletinin yanına gitmeye başlayınca bu kavuşma anı geldi aklıma.  
Önce dedesinin bisikletine binmeye başladı, "ben de ben de" diyerek.. Sonra babası kıyamayıp hemen gidip bir bisiklet aldı, hem de bayram hediyesi oldu ona.. Hepimize de sürpriz oldu, en az Irmak kadar biz de sevindik..Sanki artık büyümesinin çocuk olmasının simgesiymiş gibi.. 
Sonra epey bir de eğlendi bisikletiyle:) Hele de kornasından "Alibaba'nın çifliği" çalınca daha da sevdi :) 
Her çocuğun zevk aldığı bir araç bisiklet... Eskiden karne hediyeleri olurdu...Şimdi ise hemen hemen her çocuğun olmazsa olmazı... Bunların ve hayatındaki her şeyin kıymetini bilmesini diliyorum.
Geçtiğimiz yaz, bir buçuk yaşını geçmişti ve yazlıkta daha çok eğlenir,zevk alır diye düşünmüştük. Ama bu yıla bakınca aslında daha küçükmüş eğlenebilmesi için :) 
Kim bilir bu yaz neler olacak, tahmin bile edemiyorum!