5 Ekim 2011 Çarşamba

İyki varsın tatlı kızım!

Biraz erken olmakla birlikte aslında çok geç kalmış bir yazı...
İki yıl önce bu zamanlar neyle karşılaşacağımın heyecanındayım ve halen aynı heycandayım...
Sen nasıl bıcırık, muzur ve tatlı bir kızsın ki halen hep aynı heyecanda aynı enerjide tutabiliyorsun bizi :)
Ve tüm zorluklarına, yorgunluğuma ve hayatımın değişmesine rağmen -herkes anneliğin pembe tarafını anlatmıştı- iyki aramıza sürpriz bir şekilde geldin!(belki de sürprizleri bu yüzden bu kadar çok seviyorsundur... :))
Bana çok şey de öğrettin... Sağlıklı olmanın, her yeni güne senin kokunla ve sesinle başlamanın değerini, en basit şeylerden bile çok fazla mutlu olabilmeyi öğrettin...
Bir yaşında olduğuna inanamazken iki yaşında oluyorsun... Doğduğundan beri hiç sadece bizim bebeğimiz olmadın, hep kendi karakterin öndeydi, diğer bebeklerden farklı olarak... Ama artık tamamen ayrı bir minik insan oldun, tüm benliğini öne çıkararak... Bu halinle de gurur duymuyor değilim, senin kendi kendine bulduğun ve yapabildiğin her şey faaliyet olarak yapılıyormuş... kendi kendine doğru oyunları ve doğru yolu bulman beni hep şaşırtıyor... 

Minik minik konuşmaya başlaman, "annem" diyerek sarılman herşeyi unutturuyor zaten... Bunu duyabildiğim için çok şanslıyım, ve bu duyguyu bana hissettirdiğin için sana teşekkür ederim yaramazım...

Duygularımı anlatmanın bu kadar zor olacağını düşünmemiştim... Hem hüzün, hem sevinç, karmaşık duygular...
Aramıza katılman ile hayatımızda çok şey değişti ve hayat bir Irmak olup aktı... İlk başta zor gibi gözükse de güzel olduğu anlar daha fazla... Hatta senin hayatımıza gelmen ile herşey su gibi berrak oldu... Çünkü gerçekten yanımızda olan kişileri anladık...
Büyüdükçe senin varlığının önemini daha da iyi anlıyorum. Artık daha da güçlü hissediyorum kendimi, hep yanımda, hep bana arkadaşsın... Şimdiden seninle her yere gidip, her yerde eğlenebiliyoruz... Hep seninle vakit geçirmemi istiyorsun ya, öyle yapıyorum da umarım birlikte vakit geçirdiğimiz zamanlarda hayat boyu zevk alırsın... Hiçbir şeyin insanı anne sevgisi kadar olgunlaştırıp doyuramaz herhalde...
Sen benim hayatıma anlam katan en özel şeysin... Hatta artık hayata bağlayan tek şey... yaşama bağlayan herşey ise bir mucizedir aslında...
Hayatın daha çook başındayken, hiç üzülmemeni, mutlu ve sağlıklı olmanı diliyorum...
Hep yanında olabilmeyi diliyorum...
Hep doğru insanlarla karşılaşmanı, o gülüşünü hiçbir şeyin soldurmamasını diliyorum...
Gözlerindeki ışık, o mutluluğun hiç sönmemesini diliyorum...
İçindeki paylaşımcı sevginin kırılmamasını diliyorum..
En çok da kıymetini, varlığının değerini bilen, hisseden, fark eden insanlarla karşılaşmanı diliyorum...
Hayatta ilk tanıştığın insanlar olana annen ve baban senin değerini hep bilecek ve yanında olacak, bundan emin olabilirsin minik meleğim...

Varlığına her geçen gün şükrediyor, Seni çook ama çoook seviyorum!

3 Ekim 2011 Pazartesi

Irmak'ın yaz maceraları

 Tüm yaz boyu yazamadığımdan fotoğraflar ile bir geçiş yapmak istiyorum... İşte tüm yaz boyu Irmak'tan kareler :)


Bu yaz dondurmayla tanıştı ve her gün dondurma istedi...

Bizimle her yerde çok eğleniyor.. Dayısı'nın doçentliğine Despina'da kadeh kaldırırken..

Burgazada'ya giderken iskelede, sonra motorda gozleri açık uyurken...
Sonra da masada biizm gibi oturup, çatal bıçak kullanmak da en buyuk keyfi.



 Yazlıkta bahçe sulamaya ve herşeye bayıldı
Yıllardır meyve vermeyen kiraz ağacı bu yıl 2-3 tane kiraz vermiş, o da Irmak'a kısmet oldu.


En sevdiği meyveyi ağaçta görünce çok heyecanlandı, hemen kopartıp yedi.
  Biz de  çok sevindik.
Geçen yıl elma ve salatalıktan sonra bu yıl da kirazın olması harikaydı!
Seneye bol meyve olmasını diledik.


afiyet, bal şeker olsun tatlı kuzuma... 

30 Haziran 2011 Perşembe

Bir değil, binlerce dilek hazırlayın...



Kahramanmaraş’ın Uludaz Dağları, on binlerce uğur böceğinin bir araya gelerek oluşturduğu eşi görülmemiş bir doğa olayına ev sahipliği yapıyor.  Uğur böceklerinin neden bir araya geldikleri gizemini korurken, 3 yıl önce bir dağcı Sait Kılıçsallayan tarafından tesadüfen keşfedilen bu doğa olayı, yöre kültürünün de sergilendiği bir festivale dönüştürüldü. Sadece yılın bu döneminde görülebilen ve ay sonuna kadar süren bu görsel şölen 2-3 Temmuz tarihinde gerçekleştirilecek Uludaz Uğur Böceği Festivali’nde doğaseverleri bir araya getirecek. 



Fotoğraf tutkunları ve doğaseverlerin, uğurböceklerinin gizemine şahitlik etme ve yöre kültürünü tanıma fırsatı yakalayacak festival, keyifli bir doğa yürüyüşü ile başlıyor. İlerleyen saatlerde uğurböcekleriyle buluşmak için Uludaz Dağları’nın tepelerine doğru yola çıkılıyor. Güneşin keskin ışıklarının etkisini kaybettiği saatlerde, zirvede on binlerce uğurböceği doğaseverleri karşılıyor. Uğurböceklerinin kırmızısı, gün batımının kızıllığına eşlik ederken, dilekler de ağızlardan dökülüyor.

Uğurböceklerinin bölgede neden toplandığı halen bilinmezken, Uğurböceği Festivali, doğaseverlere bu gizemli sırra ortak olma ve doğayla baş başa kalma fırsatı sunuyor. 

Egemen'in yaşgünü

Haftasonu Egemen'in doğumgünü partisine gittik. Hem Irmak için hem de bizim için iyi oldu. Öncelikle Egemen'i uzun zamandır görmüyorduk, Bahar yeri de Nezahat Gökyiğit Parkı seçince gezmiş de olduk... Irmak da artık böyle eğlenceleri daha iyi idrak ettiği için eğlendi. Çocukları görünce çok mutlu oluyor. Hatta onunla ilgilensinler diye çocuklara meyve ve kurabiye taşıdı. Çok kıymetli bebeğini çocuklara vermeye çalıştı ama onlar daha koşuşturmayı tercih ettiklerinden pek ilgilenmediler bizim minik hanımefendiyle. Gerçekten çok paylaşımcı ve sosyal bir çocuk, bakalım bir iki sene sonra yuvaya gidince nasıl olacak:) Partide hem çocuklar hem balonlar olunca tabiki çıldırdı Irmak. En sonunda babasını ikna ettik ve balonları yakalaması için havaya kaldırdı Irmak'ı. Müzikle dans etti. Hatta müzik bitince çalın diye ısrar etti.
VE ilk defa arabaya binince uyudu ve biz de rahat bir yolculuk geçirerek anneanneye gittik. Uyanınca anneannesini görünce de çok mutlu oldu. Biz de partilere devam ederek akşam arkadaşımın düğününe katıldık. Uzun zamandır göremediğim arkadaşlarımı bir arada görmek çok iyi geldi. Böyle bahaneler olmasa kimse kimseye vakit ayıramıyor. Sonra da paylaşılacak anlar yarım kalarak hayat bitiyor...
Bu yüzden artık düğünleri ve yaş günü partilerini sevmeye başladım:)

24 Haziran 2011 Cuma

Twigy’den alışveriş zamanı!

Twigy, yaz tatilini heyecanla bekleyenler için, enerjik ve bir o kadar eğlenceli terlikler hazırladı. Çocuğunuz ve sizin için hem plajda, hem de yaz boyunca atacağınız tüm keyifli adımlarda eşlik edecek olan terlik çeşitlerinin hepsi birbirinden güzel, hangisini seçeceğini bilemiyor insan... İşte birkaç çeşit:)   

Siyah, kırmızı, pembe ve beyaz renk taban seçenekleri üzerine rengarenk balonlarla süslenen baloncuklu terlikler; şeker, meyve, balık, civciv, deniz yıldızı, deniz minaresi gibi yazı çağrıştıran aksesuarlarla zenginleştirilmiş özel bir tasarıma sahip. 

Yaz aşkını plaja da taşımak isteyenler için, Ipanema sahillerinden Summer Love – Yaz Aşkı serisi ise siyah, beyaz, fuşya renklerinde ve üzerlerinde zıt renklerle hazırlanmış kalp simgeleri ile, bu yaz aşkın sözcüsü olacak! Diğer tüm Ipanema modellerinde olduğu gibi, Rio de Janeiro’nun dünyaca ünlü Ipanema sahilinin taş desenini üzerinde taşıyan Summer Love serisi, aynı zamanda eşsiz bir konfor da sunuyor.

Ayrıca; Giesele serisinin hem çocuklar hem yetişkinler için hazırlanmış  fiyonklu ve kelebekli serisi ile de kızınız ile bir örnek olabilirsiniz :) 
Tüm seriler, Twigy mağazaları, Boyner, Ayakkabı Dünyası ve www.zizigo.com’dan alınabilir. 

2. Anneler Günü'nden kareler

Posted by Picasa

Biraz geç bir yazı olsa da Anneler Günü'nde geçen senenin aksine anne olduğumu hissettim. 
Sabah kalkar kalkmaz banyoda asılan güzel mesajları ve hediyemi bulunca çok şaşırdım ve mutlu oldum:) Kızım ve babası ile en sevdiğimiz mekanlardan olan Kalamış'ta başlayan kahvaltı, Moda'da akşam yemeği ve dondurma partisi ile son buldu...Irmak da hep dışarda ve parklarda olduğumuz için çok iyi vakit geçirdi ve pusetinde güzel uyudu... İlk defa detaylarını benim düşünmeme gerek kalmadan yapılan programa dahil olduğum için kendimi iyi hissettim:) 

20 Haziran 2011 Pazartesi

Geçtiğimiz haftalarda Numil Gıda’nın blogger anneler için düzenlediği bir öğle yemeğine katıldım. Birçok blog yazarı annenin davetli olduğu yemekte yazılarını okuduğum anneler ile tanışmak da çok keyifliydi.  Numil Gıda Genel Müdür Gamze Çudaharoğlu ile  Medikal ve Resmi İlişkiler Direktörü Dr. Yalım Üner’in katıldığı yemekte konu tabi ki bebek beslenmesi ve mamalardı. 

Irmak'ın şu güne kadar hiç mama yememesi ve halen emdiği için Milupa ve Bebelac markalarının üreticisi olan Numil'e benim de sorumlarım vardı. Sorularımızı bıkmadan cevaplayan  Yalım Bey, ilgimizi çekecek ve daha çok kafamızı karıştıran, düşündüren ve şaşırtan bilgilerini paylaştı. 

Gamze Hanım önce çocuklarımızın yaşını ve neyle beslediğimizi sordu. Hiç mama vermediğimi ve 20 aylık çocuğumun halen emzirdiğimi söyleyince hayretle karşılandım:) Ben en çok anne sütü veren anneydim. (bunu asla övünmek için söylemiyorum, bu tamamen bir şans ve Irmak'ın memeyi görünce bile kahkaha atması ile ilgili:)) Bu benim için de artık zorlayıcı oluyor... Ama Irmak 2 yaşına kadar isterse tabi ki emecek diye düşünüyordum ve bu yaşta yeterli gelmediğinin farkında olsam da halen anne sütü besini aldığına seviniyordum. Her ne kadar 1 yaşından sonra inek sütü verilebilse de 3 yaşına kadar anne sütü yok ise devam sütü ile beslenmesi gerekiyormuş.  Anne sütü ile inek sütünün içeriği  başkaymış. Çok güvendiğim bir doktorun dediği aklıma geldi bunu duyunca; 
* İlk altı ay ya da 2 yaşına kadar çocuklara anne sütü verilir, sonra da yetmezmiş gibi  inek sütü zorla içirilir. Her canlının sütü kendi yavrusu içindir demişti, süt alerjisi için.. Ama Formül mama verin diye de desteklememişti. 

Bu konuda karışık olan kafam daha da karıştı malesef... Neyse konumuza dönersek; 

      İnek sütünün demir eksikliği yapma ihtimali artık herkes tarafından biliniyor. İnek sütü baz alınarak yapılan mamalar, anne sütü  taklit edilerek; bir sürü ek vitamin, mineral gibi yararlı şeyler eklenerek yapılıyormuş. Bebekler için en iyi gıdanın anne sütünün olduğunu kabul eden Numil yetkilileri  anne sütünün olmadığı ya da takviye edilmesi gereken durumlarda formül mamalar kullanılmasını savunuyor. Bu konuda kendilerine hak veriyorum. Ama günde 500 ml anne sütü denince bir soru işareti oluşuyor kafamda, çünkü artık çalıştığım için benim emzirmem yetiyor mu diye düşünmeden edemiyorum...  Öğleden sonra ara öğünde süt içiyor Irmak, acaba devam sütü mü versem diye düşünürken mamaların çok besleyici olduğu, bize ulaşana kadar yüzlerce kez kalite kontrolden geçtiği Avrupa’da, AB standartlarıyla üretildiği vurgulanıyor. Gıda konusundaki kontrollerin AB’de çok sıkı olduğundan ve güvenilir olduğundan şüphem yok ama toz bir şeyin süte dönüşmesi pek de içime sinmezken, sütün ne koşullarda toplanıp paketlendiği veya şişelendiği de içime sinmiyor…

Kafamda bu tip gel gitler oluşmuşken; Türkiye’nin, formül mamayı en az kullanan ülkelerden biri olduğu söyleniyor. Bu konuya sevindirici gibi gözükse de korkunç olduğu ortaya çıkıyor; Anne iyi ve dengeli beslenmediği için süt oranı düşüyor, süt yetmediğinde de pirinç unlu mamalar, şekerli çay, nişastalı muhallebiler gibi yiyecekler yediriliyor! Bu tip beslenme değeri olmayan yiyecekleri nasıl bir anne bebeğine verir, heralde ekonomik nedenlerden ne yapsınlar diye içimden geçirirken sorunun maliyet olmadığı öne çıkıyor. Çünkü aynı aile bebeğine hazır bez alabiliyormuş. Oysa birçok anne-baba sigara gibi günlük harcamaları -çok daha yüksek maliyetli olduğu halde – yapıyor! Bütün öğünlerde Bebelac ile beslenen bebeklerin günlük mama maliyeti 2 TL civarındaymış. 

Avrupa’da bebek mamalarına güven de çok yüksekmiş. Özellikle marketten aldığı ne olduğunu bilmediği sebze/meyveler yerine, sertifikalı organik olarak üretilen, hem mamanın hem de içinde bulunduğu ambalajın birçok kez kalite kontrolden geçtiği kavanoz mamalara güveniliyormuş. Bu konuyu da doğru buluyorum; özellikle geçiş mevsimlerinde yiyecek sebze ve meyve bulamadığım zaman ben de organik meyve suları ve püreleri veya dondurulmuş sebzeleri tüketmekte fayda gördüğümü belirtirken vahim bir durumla daha karşı karşıya kalıyoruz:
Yalım Bey, bir dönem ürünlerinde kullandıkları meyve ve sebzeleri Türkiye’den alma kararı aldıklarında, burada birçok ürüne test uyguladığını ve ne yazık ki sadece İç Anadolu’da yetişen elmanın, bebek mamasına uygun çıktığını anlattı! Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yetiştirilen ve teste tabi tutulan diğer meyve ve sebzelerin hiçbirinin bebek maması yapımına uygun şartları taşımadığı ortaya çıkmış!!!. Bu nedenle, meyve sebzeleri dışarıdan ithal ediyorlarmışL.

Ama Irmak maalesef ne meyve püresi yiyor ne de meyve suyu içiyor. Evde sıktığım meyve suyunu bazen içiyor ama genelde meyvenin kendisini tercih ediyor… Özellikle dışarıda olduğumuz zamanlar organik meyve sularından vermek istiyorum ama o kadar tatlı ki çocuk iki üç yudumdan sonra tıkanıyor galiba… (Taze meyve ve sebze kullanırken da bu meyve sebzeleri yarım saat suda bekletmemiz halinde üzerindeki zirai ilaç kalıntıları ve kimyasalların osmos yoluyla bir nebze temizleneceğinin altını çiziyor Yalım Bey. Bir de kabuğunu soymanın…Neyse ki bu hep yaptığım bir şeydiJ)
Konu organik olunca mamaların neden organik olmadığı soruluyor; “Mamaların organik olması aslında tercih edilen bir şey olmamalıymış.” Çünkü anne sütü de organik değilmiş; bu açıklama mantıklı geldi çünkü annelerin de her yediği veya soluduğu hava doğal değil ki! Bırakın organik beslenmeyi, dengeli de beslenmiyor. Durum böyle olunca çocuğun iyi beslenmesi için mama mı verilmeli acaba???


Genel Müdür Gamze Hanım, çocuğunun dengesiz beslendiğinde veya düzeni bozulduğunda özellikle akşam yatmadan önce halen devam sütü verdiğini, hiç değilse günlük beslenme ihtiyacının bir kısmını aldığından içinin rahat olduğunu söyledi. Yalım Bey de 16 yaşındaki çocuğuna bile mısır gevreğini yedirirken gizlice devam sütü eklediğini anlattı.

Bu toplantının üstüne; Irmak son bir aydır 4 tane köpek dişini aynı anda çıkartmaya çalıştığından ve sadece meme isteyip hiçbir şey yemediğinden çok mutsuzdum. Hem butun gün yanında olamadığım hem de sütümün yetmedği endişesiyle, “hiçbir şey yemiyor, dışarıda artık yemek de yediriyorum, hiç değilse bu kadar hijyenik ve denetim altındaki devam sütlerinden içereyim” dedim. Sadece bir kere ben yokken anneannesi ile dışarıda gezerken içmiş. Sonraki günlerde dolabı açıp, inek sütünü istedi:( Bardağa koyup aynı süt desem de kandıramadım, bu kadar anne sütüne düşkün bir çocuk neden devam sütünü reddetti anlayamadım?! Bir de üstüne sürekli dolabı açıp süt istemeye başladı:)
Irmakçığım işte böyle büyüdü...


Bu toplantı sonrasında İnek sütüne karşı bakış açım, devam sütüne olan kadar karıştıysa da her şeyden az az yenmeli mantığımla içtiği zaman devam sütü içmediği zaman inek sütü biraz da benim sütüm şeklinde bir karışımla ilerliyoruz şimdilik :)
Çoğu beslenme konusunda olduğu gibi bu konuda da kafam netleşemedi.

3 Haziran 2011 Cuma

PARABEN ....

Severek takip ettiğim ve en hassas olduğum konuları işleyen  "yesilist.com" bu hafta uzun zamandır taktığım paraben vb. kimyasallar hakkında bir yazı yayınlamış. http://www.yesilist.com/paraben-dedigin--cms
Israrla okumanızı tavsiye ederim. Sadece kozmetikte kullanıldığını düşündüğümüz bu maddeler, çocuklara verdiğimiz şurup veya merhemlerin içinde bile var!! Hangi doktor veya kişi minicik bir bebeğin vücuduna bu maddelerin girmesine göz yumabilir veya içine sinebilir, aklım almıyor gerçekten. Hatta en güvenilir Mustela markasının şampuanı içinde bile olduğunu kimse farkına varmış mıydı acaba??? Bu konuya son derece hassasken bu yazıyı paylaşmak istedim. Ayrıca hem kendiniz hem de çocuğunuz için kullanabileceğiniz Erbaviva organik kremleri de şu adresten http://saru.com.tr/ alabilirsiniz. (Organik meselesini de ayrıca tartışmak lazım:))
Cilt doktorum tavsiyesi ile hamileyken bu ürünlere başlayıp, Irmak'a da bu ürünlerle devam ettim. Neyse ki kenarda kıyıda böyle doktorlar da var:)
Denemek isteyen olursa, ben çok memnun kaldım. Az kimyasallı günler :)

19 Mayıs 2011 Perşembe

Bozcada'ya tebrikler! Darısı tüm il ve ilçelerin başına...

Henüz bu kadar meşhur değildi, ya da yeni duyulmaya başlamıştı... Benim ısrarlarım sonucu eşimle Bozcaada'ya gitmiştik. Hatta vapura bindiğimizde burası gerçekten "Boz", bakalım ne ile karşılaşacağız demiştik :) Ve dışardan görünenin aksine içi öylesine dolu öylesine sıcaktı ki... Harika yemekler yiyip, rüzgarla deniz kokusunu içimize çekerek çok güzel dostluklar edinerek dönmüştük. Sonrasında da çok fazla adını duyar olmuştuk. Hep kalabalık, hep yer yoktu pansiyonlarda...Bu haberlere bir yandan da içim burkuluyordu çünkü bir yer duyuluyor ve özensiz halkımız her gittiği yeri bir çöplüğe dönüştürüyor; güzellikler kayboluyor.  
Bozcaada Belediyesi'nin 5 Haziran'dan itibaren çevre için en büyük tehlikelerden olan naylon poşetlerin** kullanılması yasakladığını duyunca, "sonunda doğru bir adım!" dedim. Keşke doğa bu kadar zarar görmeden bu projeler yapılsaydı diye içimden geçirsem de çok sevindim. 
Uygulamanın amacına ulaşması için belediye tarafından her eve bez torbalar ve fileler dağıtılacakmış. Örnek projeyi gönülden tebrik ediyor, ülkemizde başta tatil yöreleri olmak üzere tüm ilçelere yayılmasını diliyorum. 
Doğayı bizim neslimiz kirletti ve gelecek nesillerin sağlıklı şekilde yaşamasını istiyorsak, bizim temizlememiz gerekiyor.







Hamilelik ve bebek araya girince de uzun zamandır Bozcaada'ya gidemedik. Bu yıl tekrar gitmek istiyoruz. Umarım hem bizim için hem de doğa için hayaller gerçek olur. 



**Naylon poşetin zararları

* Bir poşet karada en az 800 yılda, denizde ise en az 400 yılda yok oluyor.
* Her yıl ortalama 100 bin kuş poşetler yüzünden ölürken birçok balina ve deniz kaplumbağasının akıbeti de aynı oluyor.
* Toprağa karışarak toprağı zehirliyor, bitkileri öldürüyor, çöplerde oluşan metan gazı ile birlikte meydana gelen düşük ısılı yanmalar sonucu havayı kirletiyor, güneş gördüğü zaman insan ve çevre sağlığı için son derece tehlikeli olan kimyasalları soluduğumuz havaya salıyor.
* Plastik poşetlerden dünya çapında dakikada 1 milyon, yılda yaklaşık 1 trilyon adet üretiliyor. Her yıl bu kadar plastik poşetin doğaya "kazandırılması" poşetlerin hükümdarlığının belki de dünyada insanlar yok olduktan sonra bile devam edeceği anlamına geliyor.
* Poşetlerin sadece yüzde 1'inin geri dönüşümü oluyor. Yüzde 99'u ise doğada yüzyıllarca kalıyor. (EKN)

6 Mayıs 2011 Cuma

Bir fincan bitki çayı ve kurabiye iyi gider :)

Havalar yine bir iyi bir kötü gidiyor. Hasta olduk, olacağız. Bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmek ve boğazlarınıza iyi gelecek bir çay tarifi paylaşmak istiyorum. Bu çayı belki güneyli olanlar bilir; kaynar çayı denir ve lohusa şerbeti olarak ikram edilir. Şekerle ve azıcık gıda boyası dökerek kaynatılıp üzerine de ceviz koyarak servis ederler. Eskilerin uyguladığı birçok şeyin doğruluk payı yüksek aslında... Bu çay hem sütü artırıcı, hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirici hem de mis gibi kokusuyla evinizin havasını değiştirecek özelliklere sahip. Ben ilk doğum yaptığımda bu çayı içmeye başladım. Sanırım çok içtim, sütümden Irmak tadını biliyor galiba o da severek içiyor :)


Çay Tarifi: 
2-3 Kabuk tarçın, 2-3 Kök zencefil, 1 Kök zerdeçal (bazen küçük oluyor ben 2 tane atıyorum), 
2 kök havlucan, 5-6 adet karanfil, 1 hint cevizi, 4-5 yenibahar 
Kaynayan 1,5-2 litre suyun içine yıkanmış tüm kökleri atın ve 5 dk. kaynatın. 5 dakika da dinlendirin. 
**Ben şekersiz kaynatıyorum, arzu eden şeker veya bal atabilir. Bazen içine ıhlamur ve elma kabuğu da ekliyorum güzel oluyor. 

Bu çayın yanına güzel baharatlı bir kurabiye de yaparsanız, hem çocuğunuzla güzel bir vakit geçirir hem de  haftasonu yağmurlu havada evde güzel bir keyif yaparsınız :) 


Baharatlı Bisküvi :
3 su bardağı un
1 su bardağı esmer şeker (ben beyaz şeker ile de yapıyorum ve bir bardaktan biraz az ekliyorum.)
1 yumurta                         1 paket kabartma tozu
1 portakal rendesi           Yarım çay kaşığı karabiber
2 tatlı kaşığı tarçın            5 adet dövülmüş karanfil
1 tatlı kaşığı toz zencefil  1 fiske tuz
2 çorba kaşığı pekmez    225 gr. tereyağı


Tüm malzemeleri karıştırıp, çeşitli kalıplarla kesip, yağlı kağıt serilmiş 170 derece fırında kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun:)
**Bu tarifi, Oktay Usta'dan aldım. Her tarifi gibi bu da harika oldu. 
Özellikle bisküvi sever çocuklara hazır bisküvi almaya hiç gerek yok. Tam buğday unu ile yapıp, öğleden sonra süt yanında iyi bir ara öğün olarak verebilirsiniz. Hem de cam kavanozda hiç bayatlamıyor! 







5 Mayıs 2011 Perşembe

Bahar gelsin, günes açsın, çiçekler cossun!


Bahar aylarının son ayında İstanbul'da baharı kıyıdan köşeden görsek de bizim eve çiçeklerimizle bahar hatta yaz geldi:) Taa Kaştan'tan buraya getirdiğim "Begonvil"im çiçek açtı bile! Irmak da çileğin tadına ilk defa baktı ve elinden bırakmadı :)

 İki üç gündür havalar sıcaktı, ben de biraz daha su vereyim çiçeklere diye düşünürken, Irmak eliyle "ben ben" işareti yapıp, suyu elimden aldı. Sonra da çiçeklere sevgisini göstermeyi ihmal etmedi:)



Sonra, baloncuk yapmam için oyuncağını getirip, "üff üff" yaptı:) Ben de çok sevdiğim baloncuklardan bir sürü yaptım ama Irmak beceremediği için birazcık kızsa da balonları yakalamaya çalıştı:)
Mutlu bir akşam geçirdik minik meleğimle:)


Irmak'ın haftasonu


Irmak, her zamanki gibi daha kahvaltı masasında el sallamaya  ve ekmeklerini cama atmaya başladı. Kendi yiyor diye dışarıdaki hayvanları da besleyecek illa ki... Hemen çıktık ve işte Irmak'ın en sevdiği arkadaşları!      
favorisi tavşanlar
Baharın güzelliği 


Irmak'ı görür görmez tavşanlar ve tavuklar ona doğru koşmaya başlıyor:)








Tavukları da çağırma sesi bulmuş kendine, onlar gibi ses çıkarıyor...




Onları da besleyip rahatladıktan sonra sokakta uyumaya bayıldığından güzel bir uyku çekti....




Haftasonu gelince, evde bütün gün bir şey yemediğinden öğleden sonra tekrar dışarı çıktık.  Hep beraber dışarıda yemek yemeyi ve restoranları çok sevdiğinden, dışarıda evdeki cadıcık gidiyor hanım hanımcık yemek yiyen bir kız geliyor.


Biz de Kadıköy'e eskiden beri eşimle gittiğimiz Asırlık Restoran'a gittik. Uzun zamandır gitmediğimiz yere Irmak'ın da davet edilmesi ile artık ailecek gittik. Balıklar ile kalamar harika ve çok tazeydi. Irmak da ilk defa kendi isteğiyle kalamar yedi ve çok beğendi. (Kalamar vermek doğru mu bilmiyorum ama istedi ben de verdim:))

Kadehten su içmeyi ihmal eder mi:)








Ben de hiç dinlenemeden
haftasonu bitti:(

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Anneler Günü Hediyeleri

Annemize vereceğimiz en güzel hediye onu hatırlamanız ve sadece kocaman bir öpücük olsa da annelerimiz hep daha fazlasını hak eder değil mi? Halen annenize ne alacaksınız diye düşünüyorsanız hediye almadıysanız aşağıdaki seçeneklerden biri size yardımcı olabilir. 
Sephora’da Anneler Günü’ne özel parfüm indirimi!
30 Nisan - 8 Mayıs tarihleri arasında, anneniz için, Sephora’dan yapacağınız her 150 TL’lik parfüm alışverişine anında 30 TL, 200 TL’lik parfüm alışverişe anında 50 TL ve 300 TL’lik parfüm alışverişinize ise anında 75 TL indirim kazanacaksınız. Sephora Handbag Atomizer Doldurulabilir pratik parfüm şişesi, sevdiği parfümü hep çantasında taşımak isteyen anneler için favori hediyeler arasında yer alıyor. 
Fiyat: 24.90 TL.


Konuşan Çikolatalar”ile “Seni Seviyorum!” demenin şimdi tam zamanı! 

Nezih, Anneler Günü’nde annesine birbirinden renkli, sıcacık ve trendy hediyeler almak isteyenlerin vazgeçilmez adresi olacak. Nezih mağazalarında bulabileceğiniz, konuşan çikolatalara sıcacık sevgi sözcükleri ile kaydedebilir; Anneler Günü’nde bu çikolatalar ile annenize sevginizi dile getirebilirsiniz.Fiyat: 5.90 TL 

Teknolojik annelere:)
Trendleri takip eden, internette gezinmeyi seven, üstelik dizüstü bilgisayarlara karşı zaafı olan bir anneniz var ise yüksek performans ve şık tasarımı buluşturan Lenovo Z serisinden bir dizüstü bilgisayar tam annenize göre! Ateş kırmızısı, gece mavisi, lila ve parlak siyah rengiyle her tarz anneye uygun bir Lenovo Z560 ve Z360 modellerinden birini bulmak ve hediye etmek mümkün! Fiyat: 999 USD

Kokoş annelere:) 
Bağdat Caddesi'nde bulunan Almira'ya uğrarsanız hem kendiniz hem de anneniz için kendinizden  geçebilirsiniz. Birbirinden şık taşlı küpeler, kolyeler, küpeler, tokalar Savoroski'yi aratmayacak düzeyde. Ürün çeşitleri 25-100 TL arasında. 

Her annenin söyledikleri ! :)




Ne kadar dinlerken ooofff desek de bunlardan birkaçını hepimiz duymuş ya da söylemişiz ya da söyleyeceğiz :)

3 Mayıs 2011 Salı

Minik ayaklar


Irmak yürümeye biraz geç başladı; bu benim dileğimdi aslında ama bu kadar da geç olmasını beklemiyordum :) Korkaklığı ile beni bile geçti:) Aslında 10 aylıktan beri tek elimizi tutarak çok güzel yürüyordu, dışarıda görenler yürümediğine inanmıyordu. Ayakkabı hediyeleri de bol olunca; araştırmada biraz geç kaldım :( Ve kötü olmasa da çok doğru ayakkabıyı giydirememişim... Neyse ki evde tek çorapla dolaşıyordu, hiç başka birşey giydirmedim ki bu bence en doğru olanı... Bu mantıkla yapılan "pediped" ayakkabılarını aldım ama Irmak'ın ayakları yaşıtlarına göre küçük ve tombul ayaklı olmadığından tam yürüme ayakkabısı (next steps) yerine, orginal Pediped'in ilk adım ayakkabısını aldım.

Çünkü yürüme ayakkabısı 21 numaradan başlıyor, bizim kuzunun minik ayakları 20 numara :) Genelde bebeklerin tombul ayakları oluyor, bu tip bebeklere tavsiye ederim. Yumuşak ve altı ince olduğu için hem evde hem dışarıda çok rahat etti. Ayakkabı giymek istemeyen kız, şimdi kendisi getiriyor giydir diye:) Tabiki her bebek ayakkabısı gibi pahalı! üstelik yurtdışında yarı fiyatına olması daha da acı...
Eee benim kızım tek ayakkabı ile kalamaz değil mi:)

Diğer ayakkabısını da klasikleşmiş Kifidis'ten aldık... Orda bile her kalıp uymadı bizimkinin ince ayaklarına...

Neyse tam ona göre olan kalıbı bulduk ve rugan ayakkabı çoook tatlı oldu..
Onlarla da rahat etti. Tabi bu daha da pahalı!
Üç ayda bir ben kendime bu fiyatlara ayakkabı alsaydım ayakkabılarım 3 katı kadar olurdu:)