9 Temmuz 2012 Pazartesi

Mutlulugun tarifi

Mutluluğun, sevginin tarifi olur mu? Kafamızın içinde olmaz diye bağıran sesleri duyar gibiyim...
Ama gerçekten mutluluğun tarifi varmış. Ben buldum!

Irmak ile yaz süresince olan ayrılığımızın 3. haftasında her kavuşma anının gerçek mutluluk anı olduğunu anladım. Beni gördüğünde bakışı, enerjisi, sarılışı, saçlarımı, yüzümü okşaması... İşte orada mutluluktan da öte saf sevgiyi hissetmenin hazzını yaşıyorsunuz...
Gerçekten de bir çocuğun annesine, annenin de çocuğuna vereceği sevgiden daha temiz, daha beklentisiz olamaz hiçbir sevgi... Hiçbir beklenti olmadan sadece karşılıksız sevgi bekliyor, minik ama bir o kadar da olgun kalbiyle...
İşte o an yine büyüklerin dediği gibi her çektiğin sıkıntıyı unutuyorsun. Ama bunu da kendi deneyimlemeden de anlamıyor insan.
İşte o an ne 3 yıldır çektiğin uykusuzluk, ne hayatımdaki tüm rutin değişiklikler, kendime vakit ayıramayıp nefes alamadığını hissettiğim anlar, ne duygusal çökmeler, inişler, çıkışlar.... hiçbirinin zerre kadar önemi kalmıyor.. Çünkü o ana odaklanıp sadece o kusursuz, beklentisiz sevgiyi hissetmek zaten tüm ruhu ve bedeni doyurmaya yetiyor... 


İlk hafta ne olacağını anlayamayan, ama gideceğimize hazırlıklı olan minik kuzu bizi çok güzel uğurladı. Ama beş gün sonra döndüğümüzde uyumuştu. Hemen yanına sokuldum ve mucize bir şekilde hiç uyanmadı. ben de  o mis kokusunun huzuru ile uyudum... Sabah uyandığında ise beni kendine doğru çevirip, anne diyerek yüzündeki şaşkın ama gözlerinden ışık saçılan mutluluk anlatılamaz... Tabi tüm hafta sonu kucağımdan hiç inmeyip, onu istekleri doğrultusunda güzel iki gün geçirdikten sonra ayrılışımız çok ağlamaklı oldu. Çünkü artık 5 günün uzun bir vakit olduğunu anladı...
İkinci hafta ise artık günleri öğrenmiş; bizim gelişimizi sayıyormuş.Ve cuma akşamı uyumayıp, hepimize birer çiçek almış, yollarda bekliyordu bizi :) Bizi gördüğü anda içinden çıkan pırıltılı ışık her şeye bedeldi... 
yine harika bir hafta sonundan sonra nasıl bir oyun kurduysa o minik olgun meleğim; ben şimdi anne giderken 
şakacıktan ağlayacağım sonra güleceğim dedi... Ve gerçekten ağlamadı. ama bu benim daha çok içimi ağlattı.. Bu nasıl kocaman yüreklilik, nasıl bir kabulleniştir ki bizi gülerek ve mutlu uğurlarken, seni seviyorum, yine gel, kendine iyi bak der?...
Üçüncü hafta da artık gidip geleceğimizin güveni ile harika bir karşılama, harika bir uğurlama oldu..."Yine gelin, burada çok eğleniyoruz" diyor :)) Ama aradaki huysuzluklar, beni neredeyse dövercesine hırsını almak, bir haftalık ağlamasını yapmasını hiç görmezden geliyorum:) Bu kadar hissedilen sevginin karşısında canını acıtmıyor bile insanın artık, tabi bir de kendi çocuğunla beraber büyümek...  


Tatlı kızımın içinde nasıl bir yer ettiyse öğlen uykusundan uyanır uyanmaz; "anne işe gidecekmisin" dedi...
İnsanın içini çok şey acıtıyor ama her şey de bir arada olmuyor işte ...
Ne kadar istemeden; zihin bunlar ile meşgul olsa da sadece Irmak'ın yanında şimdiye odaklanarak, tüm duygular, düşünceler ve dünya bir kenarda durup sevinçle doluyor bedenim ve ruhum... Sevinç ve mutluluğun ötesinde ise huzur... Daha ne isteyebilir hayattan insan....
Hayatta her tutunulan dalın yok olduğu son günlerde bana bu güzel duyguları hatırlattığın için sana teşekkür ediyorum...  İyi ki varsın güzel meleğim...

işte kavusma anlarımız...



       



2 yorum:

  1. çok güzel bir yazı olmuş canım, duygularıma da tercüman olmuşsun..

    YanıtlaSil
  2. Gözlerim doldu okurken
    Anneliğin tarifi bu olsa gerek :)
    Mutluluğunuz huzurunuz sevginiz daim olsun
    Sıla :)

    YanıtlaSil